Ne zaman kestik diye atlayacaktı ulu orta yerine dünyanın tanrı?

Tarık ÜREN

Soğuk bir kış günü evden dışarı daha adımımı atmadan rüzgâr enseme yapıştırıyor tokadını kapı aralığından. Ucuz soğuk alman birası ne iyi gider şimdi kavrulmuş çerezlerle, diye düşünürken kendimi makarna için su ısıtırken yakalıyorum. Bitkin bir halde odama çekilirken, gözüme ilişiyor tavanda asılı duran gerdanlık. Aldırış etmeden küllüğün başına ilişiyorum. Ucuz yollu sarma sigaram bekleyememiş. Bükmüş boynunu.
Her şeyin ucuz yollusuyla götürüyoruz hayatla olan ilişkimizi. Ucuz süper marketler, ucuz süper alman biraları ve uygun olduğu için cehennemin dibinde pineklendiğim, her köşesinde örümceklerin kira vermeden kurdukları gece kondular. İzlediğim yersiz dizilerde zengin aile çocukları gibi lanet okuyorum günün ortasında bu ucuz yaşama. İsyankarlığım dün geceden geliyor, yeter artık bitirmeli diye düşünüyorum. Bünyem bu gerilime daha fazla dayanamayacak olup kendisini bu toplumdan soyutlayacaktır yoksa. Gidip bakmalıyım aşıma, o da bekleyemez ki beni, değil mi? Zaten hayat da ancak bu kadar sıcak davranabilir insana. Bazı güz aylarında hayatımı Marx düşüncelerine adayıp, dünya ile cenge girme fikri; geçen günlerde düşündüğüm girişimci fikirlerimden daha cazip geliyor. Bu fikri özgür iradem değil dışarıda kendini yerlere savuran rüzgar getiriyor Orta Asya'dan. Aslında hiç de fena olmazdı. Karanlık çağda yaşamanın getirdiği düşüncelerimin etkileriyle, dalıp çıkıyorum dalgalar arasında yunuslar gibi. Kahvem soğuyor. Marx da çok dan göçtü bu dünyadan. Üstelik yeni devrimleri kaldırabilecek bir ülke de bulmak, hayli zaman gerektirir. O halde diyorum, kendime devrim yapmalı. Ayakkabın topuğuyla çiğnemeliyim bedenimi sarmaşık misali sarmış düşünceleri. Ve yahut yakmalı tüm ormanları, gerekirse içimdeki canlara kıymalı. Sahi içimde bir can var mıydı? Yoksa her sabah adıma yazılmış rolleri mi üstleniyordum? Ne zaman son bulacaktı bu oyunlar? Ne zaman kestik diye atlayacaktı ulu orta yerine dünyanın tanrı?

Yorumlar