BERCESTE




BERCESTE
 
       Senelerin götürdüğü hız ve tutku; günlük işlerinin eskisi gibi olmasını engeller, sabah uyanmak anlamsız olur, her geçen gün bir sonraki güne oranla daha fazla sancı çektirirdi. Nefes almaya çabalarken, tek başına kâbustan uyandığını fark eder; kendini silkeler, onu kovalayan artıklarına dur demek ister, yine de sesini duyuramazdı. Çok geç kalktığı için kendini toplayacak vakit de bulamazdı. Aslında günün sıradanlığına ayak uydurabilseydi, zamanı raydan çıkarmamak için çaba sarf etmesine gerek kalmazdı. Bazen yaşamın en durağan anında Berceste aklına gelir, yaptığı işi sürdürmek, durumu kimseye fark ettirmemek büyük bir kahramanlık gerektirirdi. Tarifsiz bir telaş içini okşar, hisleriyle birlikte savunmasız kalırdı. Aşkı hisseden kendi dışındaki tüm yansımaları, onu düşüncelere mahkûm bırakırdı. Ve artık Berceste’nin ellerinden söz etmek gerekirdi. Çünkü o eller, yarım kalmış kafiyeyi tam uyağa çevirmeye yeterdi. Nevi şahsına münhasır betimlemesi, ölmüş bir bedenin elleri için söylenmiş bir nevi mükemmeldi…
          Adamın gayesi, ölümle birlikte Berceste’nin sanatını yapmaktı. Devamında ise kendilerini hiçliğe kaptırmak. Böylece aşkı betimleyebilmek. Kadın-erkek felsefesi yoktu betimlemelerin kendini aşka sürüklediği esnada. Ama duygular, hayaller ve semboller hayat karşında, aşkınsa yanında tavır sergilerdi. Aşkın derin manası hakkında, Cevdet Paşa gibi düşünürdü adam; İngiliz çimeniydi duygular, “Dört sene muazzam sulayın, kesin, biçin; eşini elde edebilirsiniz!” Eserin arka dünyasında altmış senenin sabrı yatmaktaydı. O halde aşkta bilmem kaç yıllık sabrı, bir eser gibi kendi yolunda heba ederdi. Adam ise bu yolda aşkını ve aşkının sanatını, oynadığı rolüyle birlikte, Berceste’nin yaşayamadığı yılların bahtsızlığına heba etmişti. Garp iştiyakıydı onların dünyası; “Hiç ummadıkları anda onları terk ederek, birbirlerini aşka daha bir bağlı kılan” birbiri olabilmek için birlikte yaşamışlardı. Birlikte olamamalarında ne adamın ne de Berceste’nin suçu vardı. Çağ dengesizdi sadece. Sağ gösterip solu bile vuramayacak kadar dengesiz. Talihin kendileri için hazırladığı ölüm şekerlerini erkenden yemişlerdi. Hatta zaaflarını bile terbiye etmişlerdi. Böylece melankolileri ve ızdırapları kendilerine tercüman yapmışlardı.
           Berceste manzumelere, aşka gözünü kapatmıştı. Elleriyse adamda kaldığı kadarıyla şahsiyetini sürdürmekteydi. Ve günün en durağan olan bu vakitlerinde, Valery’nin düşüncesi gelirdi adamın aklına; “ Hakiki şiirler, nesir haline getirildiği zaman bile mısraa ihtiyaç gösterenlerdir.” Adam nazım olabilmek için çabalamıştı. Adam nazım olsa da nesre hep muhtaç kaldığını, nesir elinden gidince anlamıştı…
                                                                                                                          HALE TOPCU

Yorumlar