Yalnız Değilsin, Değiliz

             
Tarık ÜREN


YALNIZ DEĞİLSİN, DEĞİLİZ
      İnsanlara uzaktan baktığımızda ne kadar kusursuz, pürüzsüz gelirler gözümüze. Hem fiziksel açıdan hem de yaşamları bakımından. Uzaktan bakarken göremeyiz yüzdeki kırışıklıkları, yara izlerini, alındaki derin çizgileri... Her biri bir anlam ifade eder, her biri bir mağlubiyetin ya da zaferin sonucu olarak yerleşmişlerdir. Fakat biz onları fark edemeyiz ilk bakışta. Birkaç adım atıp yaklaştığımızda belirginleşmeye başlarlar. Ama ne kadar yakından bakarsak bakalım, altında yatanı bilemeyiz. Hikâyelerini tahmin bile edemeyiz... Tek bakışta yargıya varmayı ne kadar kınasa da bunu hep yapar insanoğlu. 
Düşünemeyiz mutlu bir suratın altındaki dolu gözleri, kahkahalara gizlenen çığlıkları, susturulan hıçkırıkları... Zannederiz ki bir tek bizim derdimiz var, sadece biz acı çekiyoruz. Çünkü başkalarındakini bilmeyiz, fark edemeyiz. Bu yüzden de yalnız olduğumuzu sanırız. Oysa hepimizin benzer hikâyeleri var. Aynı başlayıp farklı yerden kopan veya bambaşka yollardan aynı çıkmaz sokağa varan hayatlar...

       Nerede, hangi yüzyılda olduğumuzun; arada kaç kıtanın veya kilometrenin olduğunun hiçbir önemi yok. Aynı anda, farklı yerlerde ortak acılara sahip tonla insan var. Birbirimizden habersiz aynı kaderleri paylaşıyoruz, belki de başka karakterlerle aynı romanı baştan yazıyoruz. Bazen bir şarkıda, bir şiirde buluşuyoruz fark etmeden. Farklı renkteki dudaklardan aynı mısralar dökülüyor. Bazen "Acı çekmek özgürlükse özgürüz ikimiz de." diyoruz, bazen de "Her şey güzel olacak." diyoruz inanarak veya sadece inanmak isteyerek. Birbirinin aynı sözler birbirine yabancı yüreklere dokunuyor. Aslında hiçbirimizin acısı yabancı değil ötekine. Çünkü ne yaşanmış olursa olsun, hepsinin çıkış noktası kalbe dayanıyor. Özümüz bir, insanız hepimiz. Dinlediğin şarkı, okuduğun bir yazı bu yüzden bu kadar içine işliyor. İşte bu yüzden her sözcük senin için yazılmış gibi hissettiriyor, sanki seni biliyorlarmışçasına... Şaşırtıyor böyle hissetmen seni ama şaşırtmamalı. Çünkü zaten biliyorlar. Hem de çok yakından, kendilerinden.

        Seninle aynı acıları çekmiş, benzer noktalardan kanayan yaraları olan insanlar var. Şu an ya da on yıl, bin yıl önce ne fark eder? Eminim ki başta onlar da köşeye sıkıştı, vazgeçmeyi düşündü, çaresiz hissetti. Tıpkı senin gibi. Belki o insanlar da senin en sevdiğin şarkıyı dinledi, ağladığın kitapları okudu, ettiğin duaları etti... Öyle ya da böyle seninki gibi, hatta seninkinden de derin yaraları iyileştirdi. Belki sen de şimdi onlardan birinin izlediği yolu izliyorsundur, olamaz mı? Sen de tökezleyip sonra kaldığı yerden dimdik devam edenlerden biri olacaksındır ve dünya var oldukça, senden sonra da senin izinden giden insanlar daima olacaktır. Çünkü bugüne kadar hep böyle devam etti.

    Mesele, meşaleyi söndürmeden sonrakine teslim edebilmekte. Bu meşalenin adı kimi zaman acı, kimi zaman da mutluluk oluyor. İsmi hangisi olursa olsun, sana özel veya sana ait değil. Acın da mutluluğun da sana emanet, süren dolana dek. Herkes bir yolu izliyor ve birbirinin yolunu aydınlatıyor, hem de fark etmeden. Bazen de aynı anda mücadele edip ışıklarını 
yan yana paylaşıyorlar. Herkes kendi için savaştığı kadar, kendileri gibi olan ve onlardan sonra gelecekler için de savaşıyor. Bu yüzden yorgun düşsen de yeniliyor gibi olsan da sağlam dur, yıkılma. Yalnız değilsin, hep hatırla. İnsanların hikâyelerini yüzlerinden okuyamasak, hatta yüzlerini göremesek dahi meşalelerinin sıcaklığını kalbinde hissetmeye çalış. Hem Candan Erçetin de yanılıyor olamaz "En derin yaralar kapanıyorsa en büyük acılar unutuluyorsa neden korkulur hayatta" derken.

Kayra Kıylıoğlu

Yorumlar

Yorum Gönder