Zevahirin Gerçek Yüzü


    Yükseliyor dümenler çalkalandığım hayatta, tükeniyor satırlarım tebeşir tutmayan tahtalarda. Anlatmak kelimeleri anlatmak, yazarak tüm hisleri her bir ağızdan anlatmak istiyorum, çıkamıyorum kaburgalarıma sıkışmış sancılarımdan. Delinmiş göğün karşısında göğsümü açmış olan tüm yorgunluğu üstüme çekiyorum.


    Nasıl da takılı kalıyormuş ayağıma şu geçmişim, nasıl süründürüyormuş yerlerde "geçmiş" diye düşündüklerim... Yaşamayı bildiğimi zannedip yaşamaya yanaşamıyormuşum bile. Sadece seyrek görülen leyleğin, aksak ayağındaki kıymık misali süzülmeye çalışıp yere bir türlü basamıyormuşum. Gök, delindiğiyle delmeye devam ediyormuş içimi, duraksadığım her yer tufan, soluklandığım her ağaç diken oluveriyormuş.

    Azalıyor yürüdüğüm yamaçlarda kara toprak, yeryüzü matem rengine bürünüyor benim yüzümden. Bir veba gibi yayılıyorum ait olduğum karanlıklara. İçimde hızla büyüyen şey umutsuzluk değilse bile, ne diye hissediyorum damarlarımda bu bitkinliği? Nasıl oluşuyor tükenmişlik hissi? Gerçekten de ölüyor mu insanın duyguları, gerçekten de sönüyor mu içindeki ateşi? Karanlık gömüyor mu sonra her birini?

    Tebeşir tutmayan tahtalar, soluklanınca soluğu kesen ağaçlar, yaslandıkça batan dikenler; mateme döndürdüğüm şu toprağı karanlığa emanet etme nedenimse eğer, bilinmeli ki göğsüm hâlâ açık, aldığım yorgunluk hala tam, ben hâlâ uçmaktan yorgun düşemeyen leyleğim. Ve konmak çok tatlı geliyor şimdi.


Ali Haydar GENÇ

Yorumlar