Siz, bana mı seslendiniz?
kulaklarımı çınlatan bir hengameydi dışarıda yaşanan
birbirine karışan ama hepsi anlaşılan tüm seslerin içinde
kadınlar geçti sokaktan, çocuklar ve adamlar.
adımlarında hep bi’yerlere yetişme telaşı, hep
bi’koşuşturma.
otobüsler tıklım tıklım, saat: yetiş çabuk!
sakın durma ha dedi bi’ses, sakın! hadi durma!
yürüdüğüm tüm yolların sonunda,
evrende bi’yıldız ha patladı ha patlayacak -tüm telaşlarla!-
durağandı oysa zaman içeride.
an tek bi’çiviyle dingin bi’şekilde duvarda asılı.
sandalyede oturuyordum.
kalbim, aklım, ruhum, ellerim, ayaklarım; sımsıkı, kapalı.
renkler, şekiller, eşyalar, sayılar, sesler, darmadağınık.
bu karışıklığın içinde bi’an çakışmasıyla -birden-
aydınlandı oda,
her yer tuzla buz, buzla tuz!
ve ben öylece, peçeteyi -masadaki-
öylece duran, masadaki peçeteyi, katlayıp katlayıp açtım.
katladım ve katladım ince ince
sonra bir daha katladım
yıkanıp kuruyan çamaşırları katlar gibi değil de
yaşanıp duran tüm acıları tüketir gibi
kanayıp duran tüm yaraları iyileştirir gibi
katladım, ince ince.
ve açtım sonra.
parmak uçlarımla düzelttim tüm kat izlerini.
peçeteyi açtım düzelte düzelte.
hiç olmamış, olmasaymış gibi değil de
nasıl da güzel 'katlanmış' dercesine
düzelte düzelte açtım,
masadaki peçeteyi.
siz, bana mı seslendiniz?
Yorumlar
Yorum Gönder