Bu An Kadar





Gülümsedim ve gözlerine baktım. 
Göz bebekleri gittikçe büyüyordu. Bu soğuk havada ona baktıkça iliklerime kadar ısınıyordum. Söz konusu bir dile geliş ise; bunun en muhteşem halini onu öperken umuyorum. 
Sarıldığımda evren dönmeyi unutuyor, donup kalıyoruz. 
Sadece onunlayken zaman bu kadar sıcak, sadece onunlayken zaman bu kadar açık. İçimde bir delinin cesareti var. Bu adamın yanıma sokulup bir kadehte dudaklarıma kaldırmasından kıvançlıyım. Tanrım çok güzel! Geniş alnında ellerimi gezdirebilirim, Ona bir şarap nasıl kadehe dökülür saatlerce bahsedebilirim. 
Parmaklarımla dokunduğum yerlere evreni çizebilirim. Renklerin tümünü üzerine bahşedebilirim. Onu her öptüğümde bir kez daha şehvetli olmama ihtimal verirdi. An'da kalırdık. O an kadar var olurdu, böylece hikâye sahiplik kazanırdı. 
 

Ama ben hiçim sana bakarken. Ben hiçbir şeyim. Beni ellerinle tutmak istersen kayar düşerim yere, paramparça olup yok olurum. Sen beni gözlerinden ayırma iyisi. Rutin olan her şey yeniden doğmuş gibi bulundu. 
Artık ruhların tekilleştirilmesinden yana olabilirim! Sen benim, benim sana bakacağım yerde ol. Sen benim, seni hissedebileceğim ve saçlarına dokunabileceğim yerde ol. 
Sen benim gözlerimi kapattığımda delirmek üzereykenki ânımsın. 
Sakinleşmem için bir güçsün. Kendime bağlandığım sürece seni yaşayacağım. "Levensgenieter!" 
Her şeye rağmen yaşam boyunca mutlu olmayı tercih eden kişilere denirmiş. 
Ben seninle olmasam bile yaşadığım o an'lara ithafen mutluyum. Kelimelerin kediler gibi mırıldandığı gecede, o derin koltukta sigara içmek yerine benimle kahve iç. Rüyalardaki sevgiden ayrılıp gerçeğe düşen ve tenime dokunan bir varlık ol. Gözlerin gözlerime değdiğinde kopan fırtınanalara karşı etim ve kemiğim ol. 
Sana bakarken bu savaşın üzerinden geçtim. 
Düşünmeden öp. 
Seni dilemekteyim. 
Sessiz ışıklarda sana bakmaktayım yavaşça. Bedenine ben dili ile inmekte ve seslenmekteyim ileriye, sarhoşluğun asıl zerresinden sonra sensiz kalmaktayım saatlerce. Dokunmadan öpmenin ölümcül duruşunu tanıyorum.
Bu yüzden öp beni.
İyi olan her şey yıllar öncesinde kalmış gibi hissediyorum. 
Ve biliyorum ki, kendime bağlandığım sürece içimde var olacaksın.

Başımı odanın sakin bir yerine yasladım. Beynimin içinde yer edinen kapı kolları, evin her yerini beyaza boyamışsın ama kapı kolları siyah. Deri koltuklarına örtü sermişsin, gülmemek için zor tutuyorum kendimi. Koltukların güzelliğini böyle çıkaramazsın. 
Pencerelerin hep perdeli, gizlilik önemli senin için, odanın bir köşesine enstrüman doldurmuşsun, ve yaralarına iyi geldiğini düşünüyorsun. Haklısın. 

"Bir gün sen olmak isterim," dediğimde; 

"Dayanamazsın." demiştin. 

Oysa bu dünya iyilere kazandırırdı, kim yalancıysa canı cehenneme! Varlığının o an'da kalma ihtimali yüzde hiç'ti. Beni duyuyor muydu emin değilim, ama ben onu o odada deli gibi duymak istiyordum.
Deli gibi saçlarına dokunmak, ve adını zikretmek. Bir elim oturduğum yerden destek alırken bir elim yanağına çoktan dokunmuştu ve kendimden geçmeme ramak kalmıştı. Ensene geldiğinde avuç içim ve değdiğinde dudaklarına dudaklarım, hissettiğimde nefesini damarlarımda; bundan sonra hangi zaman diliminde olursak olalım arkandan sadece özlemle bakacağım. 
Tanımıyorsun beni. Tanımanı sağım istemez, beni anlamanı beklemiyorum. Duyguları karışık biriyim. Ama inan, seni görmek istememin altında sade ve zarif bir özlem yatıyordu her seferinde. 
Çok güzel kokuyorsun, hele ki bu odaya girdiğimde üzerime sen iniyor. Parfümünü sorduğumda tereddütsüz konuyu değiştirdin, asla alınmadım. Ama beni gitgide cevapsız bırakmaların hoşuma gitmiyordu.
Ne varsa hâlimde.

"Levensgenieter." 
Artık anlamını biliyorsun. Ezberinde olanların yanına bunu da eklemelisin, beni her gördüğünde bu kelime gelmeli aklına. 

"Yine gelecek misin, seni öpmeyi seviyorum." 
 
Deli görmüş gibi baktın ve sustun. Böyle üzerine gelmemi sevmiyordun. Huyuna gitmeli bir insan haklısın, zorsun. Ama zor olman önemli değildi. Ben, benimle olduğun vakit iyi hissediyordum, gerisi yoktu. Ben gerisinde hiç'tim. 
Kapı kolları demiştim, iyi yapmışsın. 
Evinin önünden geçerken biliyorum ki kapı kolları siyah. Ve bunu bilen sadece ben olmak isterdim. Ama sen o kapı kollarını bir kadınla boyadın. Diyecek bir şey bulamıyorum kendimde. Deri koltuklarına laf söyleyecek kadar nazım geçmeliydi ve yaslandığın o eşikte öpmenin değerini bilseydik şu an bunları sana söylemek istemezdim. 
An'da kalmayı başaran biz değildik, an bizi içine çekmekte usta'ydı. Yoksa ben hala oradayım. Gülümsedin ve yine anlam veremedin. Ama ben neden bunu yaptığını biliyorum. Benim tüm anları heyecanlı şekilde yaşamak istediğimden. Çocuk gibi zıplarsam bayılıp kalırsın, asla böyle bir şey yapmayacağım. 
Sen burada mısın yoksa gelmedin mi, bunu yalnızca Tanrı ve ben bileceğiz. 
Buradaysan bak bana. Göz bebeklerime! Levensgenieter! Mutluyum. 
Bu an kadar varım. 
Ve sende; ben var oldukça, var olacaksın. 
 "Levensgenieter." 
Artık anlamını biliyorsun. Ezberinde olanların yanına bunu da eklemelisin, beni her gördüğünde bu kelime gelmeli aklına. 

Bir kez daha döndüm ve yola baktım, karşıdan karşıya geçerken üç kere bakılırsa ben bin kere bakmak istedim. Çünkü seni bu yolda gördüm. Sesini duyduğumda sadece bedenim değil dudaklarım da irkiliyordu. Nefesimi üzerinde kontrol edemiyordum ve çok kez ölüm tehlikesi atlattım, düzenimi sağlayacakken bozuyordun ama senin yanında güzeldim. 
Tenin, saçların, soğuk ellerin bir an önce tümüyle üzerime geçsin istiyordum, çok şey istediğimin farkındayım, ama yanında güzeldim. 
Sokak sokak dolaşıp yardım bekler gibi her karışa baktım, bu yardım senden gelmeliydi, bekledim. Yolun ortasından yürüdüm, korna sesleri umurumda değildi, ben bir savaşın üzerinden geçtim, ölüm kimseydi.

Yorumlar