Zamansal Sıçrayışlar Yaşayanlar İçin: Paris’te Gece Yarısı (Midnight in Paris)





Zamansal Sıçrayışlar Yaşayanlar İçin: Paris’te Gece Yarısı (Midnight in Paris)

“Paris’te Gece Yarısı” 64. Cannes Film Festivalinin açılış filmi. Yönetmen koltuğunda bizi Woody Allen selamlıyor. Başrolleri Owen Wilson (Gill) ve Rachel McAdams (Inez) paylaştığı, birçok dalda ödül alan, 2011 yapımı bir romantik komedi. Kathy Bates (Gertrude Stein), Adrien Brody (Salvador Dali), Carla Bruni (Müze Rehberi), MArion Cotillard, Rachel McAdams, Michael Sheen (Paul Betes) filmin kadrosunu oluşturuyor. 

Zamansal sıçrayışlarda zengin kadrosuyla edebiyat ve sanat dünyasından sevilen ve beğenilen yazarları, şairleri, ressamları, yönetmenleri, yayıncıları, besteci ve söz yazarını bizimle buluşturuyor. Cole Albert Porter, Zelda Fitzgerald, F.Scott Fitzgerald, Ernest Hemingway, Salvador Dali, Pablo Picasso, T.S Eliot ve daha kimler kimler... Bu arada bir detaya da değinmeden geçemeyeceğim: Fransa’nın eski Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin eşi, İtalya’da doğup Fransa’da büyüyen müzisyen ve fotomodel Carla Bruni Sarkozy filmde Rodin Müzesi’nin rehberi olarak farklı üç sahnede gayet başarılı bir şekilde rol alıyor. Güzel bir Eyfel Kulesi manzarası eşliğinde başlayan filmde adeta kısa bir şehir turuyla şehrin güneşli ve yağmurlu zamanlarını içeren görüntülerle devam ediyor.


  Monet’in “Çiçek Açan Nilüferler” resmini yaptığı Monet’in bahçesinde Gil ve Inez. Birbirlerinden farklı insanlardır aslında. Gil yazar olma hayalleri kuran başarılı bir senarist. Nostalji dükkânında çalışan bir adam hakkında yazmakta olduğu kitabını tamamlamaya çalışmaktadır. Gil ile zıt karakterlere sahip olan Inez, gezmeyi ve dans etmeyi çok sevmektedir. Genç çift sonbaharda evlenmeyi planlamaktadırlar. Inez’in ailesi Gil’in kızları için uygun bir eş olmadığını düşünmelerine ve bunu hep hatırlatmalarına rağmen yine de kızlarının kararlarına saygı duymaktadırlar. Babasının iş seyahati gereği Paris’e hep birlikte gelmişlerdir. Hem şehri gezebilmek hem de alışveriş yapabilmek için oldukça uygun bir fırsat olduğunu düşünürler.


  Gil çok sık gelemediği bu şehrin 1920’lerdeki güzelliğinden, sanatçılardan, yazarlardan, şehrin yağmurda ne kadar büyüleyici olduğundan, evlendikten sonra Paris’te yaşamanın ne kadar muhteşem olacağından ve hatta burada yaşayıp romanlar yazabilmek için sahip olduğu her şeyden vazgeçebileceğinden bahsederken yine şehrin büyüsüne kapılmıştır. Fakat Inez, yağmurda ıslanmanın neresinin bu kadar güzel olabileceğini vurgulayarak, Amerika’dan başka bir şehirde asla yaşayamayacağını söyler. Aslında birbirlerine zıt karakterler oldukları bir kez daha anlaşılmıştır. Inez’in babasının yeni işini kutlamak için yemeğe gittiklerinde, Inez’in arkadaşlarıyla karşılaşırlar ve Gil hiç istemese de nişanlısını kırmayarak şehri birlikte gezme fikrini kabul eder. Fakat bir günden fazla devam edemez, onlarla dansa gitmek yerine şehri gezmek istediğini söyler. 


   Paris sokaklarında yürüyerek bu şehrin keyfini çıkaran Gil, kaybolduğunu düşünürken dinlenmek için oturduğu yerden kendisine doğru gelmekte olan 1920’leri anımsatan antika bir arabayı fark eder. Saat 12’yi çalarken işte tam da o an Gil için gerçek üstü bir zaman başlamaktadır. Araba durur ve içerisindeki insanlar Gil’i bir partiye davet eder. Paris’in tüm güzelliklerinde yaşayabileceği her şeyi zamansal sıçramalarda yaşayan Gil, şehrin büyüsüne kapılarak en güzel zamanlara aralar şehrin perdesini. Peki, hiç beklemediği insanlarla karşılaşmaya hazır mıdır?


   Conal Cowkas’ın “Let’s Do It”i eşliğinde partiye gelen Gil, piyanonun eşlik ettiği ritme kapılarak şaşkınlık ve hayranlık içerisinde etrafı izlerken yazar Zelda Fitzgerald ve eşi yazar F.Scot Fitzgerald ile tanışır. O an piyanonun başındaki adamın da Cole Porter olduğunu kabul etmeye çalışırken nerede olduğunu sorgulamaya başlar. Bu durumu Gil’in sıkıldığına yoran Zelda başka bir mekâna gitmeyi teklif eder. Ve işte Paris’in büyülü sokaklarında gecenin güzelliği devam eder. 

Zamansal mekânlar arasında Gil’in şaşkınlığı giderek artarken Paris’in en iyi mekânlarında Fitzgeraldların dostu, Büyük yazar Hemingway’in karşısında bulur birden kendini. Büyük bir şaşkınlık içinde anın mutluluğunu yaşarken, Hemingway’dan kimseye güvenip okutamadığı dört yüz sayfalık romanı okumasını ve bu doğrultuda ihtiyacı olduğu fikri öğrenmeyi ister. Fakat Hemingway kendisi okumak yerine kendinin de fikirlerinden yararlandığı Gertrude Stein’e götürebileceklerini söyler. Tüm bu olan bitenin şaşkınlığıyla Inez’e her şeyi anlatır ama tabii ki de Inez bunların hepsinin bir hayal ürünü olduğunu söyleyerek inanmaz.


   Diğer gece Gil, Hemingway ile birlikte romanını Gertrude Stein’e götürdüklerinde Pablo Picasso ve sevgilisi, birçok ünlü ressama ilham olan moda tasarımcısı Adriana ile tanışır. Şehrin büyüsü, yazarların sanatçıların büyüsüyle birleşirken Adriana’nın güzelliğine kapılan Gil, bambaşka zamanlarda başka başka güzellikler yaşamaya devam eder. Paris’te geceleri yaşadığı bu büyüleyici zamanlarda Gil Pender, Salvador Dali, Louis Bunuel ve Man Ray’le aynı masada oturup olup bitenleri konuşurken kendini sorgulamayı da unutmamaktadır. Yine bir gece meydanda geçmiş zamanlardan gelen arabayı beklerken oldukça sabırsız olan Gil, arabanın durması ve içeriden seslenen adamın Thomas Stearns Eliot olduğunu öğrenmesiyle şiirlerin benim felsefem gibidir diyerek yine büyülü bir Paris gecesini yaşamaya başlar.


  Adriana ile birlikte içinde bulundukları zamandan daha da öncelere gittikleri gecede Henri de Toulouse-Lautrec, Paul Gaugin ve Edgar Degas ile de karşılaşırlar. Onlar için de en muhteşem zamanın Altın Çağ’ın Rönasans olduğunu ifade ettiklerinde aslında her şey daha da netleşir. Adriana için en muhteşem zamanın, Altın Çağ’ın Belle Epogue, 1890’lar olduğunu ve bu zamanda yaşamak istediğini söylerken Gil de kendisi için en muhteşem zamanın Altın Çağ’ın 1920’ler olduğunu söyler. Ve Gil işte o an bir noktadan sonra insanların hep yaşadıkları zamanı bırakıp daha da geçmişlere özlem duyacağını ve orada yaşamak istediklerini anlar. 

Bir gün kayda değer bir şeyler yazmak için illüzyonlarından kurtulması gerektiğini, geçmişte yaşayarak daha mutlu olmayı düşünmenin de bu illüzyonlardan biri olduğunu söyler. Geçmişte yaşamaya özlem duymanın hep bizimle devam edeceğini hayatın içinde olduğunu düşünerek Adriana ile zamansal sıçrayışlarda birbirlerine veda ederler.


  Romanının düzeltilmiş halini okuyan Gertrude Stein, Gil’in doğru yolda olduğunu, kendisini iyi anladığını devamını da böyle getirirse değerli bir kitabı olacağını söyler. Buna çok sevinen Gil, konuşmanın devamında Hemingway’in de ilk bölümleri okuduğunu, iyi bir kitap olacağını düşündüğünü öğrenir. Fakat bir noktada Hemingway’ın bir şey önerdiğini, yani kahramanın nişanlısının, gözünün önünde başka biriyle bir ilişki yaşamasını pek inandırıcı bulmadığını söylediğini öğrenir. Ve Hemingway sayesinde Gil Pender artık kendi yolunu çizmeye karar vermiştir. İnez Paul ile Gil’i aldattığını itiraf eder, Gil birbirlerinden çok farklı olduklarını ve mutsuz olacaklarını, Paris’te yaşamak istediğini söyler. Böylece aslında kendini mutlu hissettiği, sanatla edebiyatla iç içe olan Paris’te kendini anlayabileceğini düşündüğü, ortak noktalarının olduğu insanlarla yaşamına devam etmeye karar verir. Filmin son sahnesinde Paris’te gezerken tanıştığı nostalji dükkanında çalışan Gabrielle ile karşılaşır ve o an başlayan yağmurun altında Paris sokaklarında yürümeye devam ederler.


  “Paris’te Gece Yarısı” Ve filmin sonuna geldiğimizde, zamansal sıçrayışlar arasında yaşarken aslında önemli olanın içinde bulunduğumuz ânı yaşamak olduğunu, insan hangi zamanda yaşarsa yaşasın hep bir önceki zamana özlem duyarak yaşayacağını bir kez daha anlıyoruz belki de. Ama yine de zamansal sıçrayışlarda böyle bir gece yaşamayı kim istemez? Hayal ediyorum da kimlerle tanışmak isterdik ki? Ahhh kalbim, şahane olurdu! Siz de düşündünüz mü? Bence düşünmeye gerçekten değer. Sevgimle!

Paris’te Gece Yarısı Filminde Yer alan Eserler

  • Si tu vois ma mère: Sydney Bechet
  • Je Suis Seul Ce Soir - Swing 41
  • Recado - Original Paris Swing
  • Bistro Fada - Stephane Wrembel
  • Let's Do It (Let's Fall In Love) - Conal Fowkes
  • You've Got That Thing - Conal Fowkes
  • La Conga Blicoti - Josephine Baker
  • You Do Something to Me - Conal Fowkes
  • I Love Penny Sue - Daniel May
  • The Charleston - Enoch Light and The Charleston City All Stars
  • Ain't She Sweet - Enoch Light and The Charleston City All Stars
  • Parlez-moi d'Amour - Dana Boule
  • Barcarolle from 'The Tales of Hoffman' - Yrving and Lisa Yeras and Conal Fawkes
  • Can-Can from 'Orpheus in the Underworld' - Czech National Symphony
  • Ballad Du Paris - Francois Parisi
  • Le Parc De Plaisir - François Parisi

* Fotoğraflar için:
https://www.imdb.com/title/tt1605783/mediaindex?ref_=tt_pv_mi_sm 

Yorumlar